30 Ekim 2012 Salı

Diş Buğdayımız

Ege Demir ve Gülce'nin diş buğdayına kaldığım yerden devam ediyorum. Şeker hamurundan diş şeklindeki kurabiyelerim ve diş şeklindeki pastamın tarifini burada vermiştim. Bunların dışında yaptıklarım için bütün bir günümü mutfakta geçirdim diyebilirim. Zaten mutfak işlerini seviyorum ve son 6 aydır tek birşey pişirmediğimden aşırı istek ve potansiyel enerji biriktirmiştim, iyi oldu:)

Diş buğdayını aktardan aldık, bildiğimiz aşurelik buğday değilmiş, diş buğdayı diye satılan daha iri bir buğdaymış. Akşamdan suda beklettik, sabah da kaynattık. İçine ceviz, tatlı badem, kuru incir, kuru kayısı ve nar koyduk, isteyen pudra şekeri de ekledi.


                                                                               





Kadehlerinin içine koyduğum süsleri buradan indirdim.

Bu da masamız


Haribonun diş şekerleri, çok uygun düştü konuya:)



Tütülü Gülce


Dişleri çıkmış Ege Demir:)


Dişleri çıkmış Gülce:)


32 dişli kraliçe ve 4 dişli prens:)


Meslek seçiminde bilgisayarı seçti paşa, hayırlısı artık:)


Eşim pastayı katlederken:)


Pastanın son durumu:)


Boynundaki, diş buğdayından yaptığım diş kolyesi, nazar boncuğunun her iki tarafından 16şar tane buğday dizili, 32 tane sağlam dişi olsun diye:)


Harfleri buradan indirdim.

Bu da, oğlunun diş buğdayı partisinin istediği gibi geçmiş olmasının verdiği huzurla makinalara gülümseyen Tuğba:)



29 Ekim 2012 Pazartesi

28 Ekim 2012 Pazar

Diş Buğdayı Hazırlıkları


4.cü dişimizin de iyice kendini belli etmesinden sonra nihayet diş buğdayımızı gerçekleştirebildik. Eskiden diş buğdayı diye birşey duymamıştım bile, 40 buğdayının detaylarını bilmezdim, 6 ay kınasını hiç görmemiştim, 1. yaş gününün önemini bilmiyordum...bu liste uzar gider, hepsi Ege Demir'den sonra öğrendiklerimden:)

Neyse biz gelelim diş buğdayımıza, ilk olarak arife günü diş kurabiyesi ve diş pastası yapımıyla başladım. Kurabiyeler için diş kalıbını ve şeker hamurunu pasta dizayn'dan  aldım, hem de çok az bir süre kala aldığım için yetişmez demiştim ama süper hızlılar. Kurabiyenin tarifini internette çok araştirdım, çeşit çeşit tarif var, en son Hünerli Bayanlar'da bulduğum tarife karar verdim ve iyi ki de buna karar vermişim kurabiyelerim çok beğenildi:) Yalnız orada da birden fazla şeker hamurundan kurabiye tarifi var, benim kullandığım şu:

       Malzemeler:
  • 2 Adet Yumurta
  • 300 Gr. Margarin
  • 2 Su Bardağı Un
  • 2 Çay Bardağı Mısır Nişastası
  • 1,5 Su Bardağı Pudra Şekeri
  • 2 Tatlı Kaşığı Tarçın
  • 1 Limon Kabuğu Rendesi
Hepsi yoğurulup, kalıpla kesilir ve yağlı kağıt serili tepsi ile yaklaşık 30dk pişirilir. Piştikten sonra nişasta serpilmiş zemin üzerinde şeker hamuru merdane ile açılır ve kalıpla kesilir, kurabiyelere ballı su sürülerek şeker hamuru kurabiyelerin üzerine yapıştırılır.

Gözleri arjantin şekeri ile, ağzı da Dr.Otker'in renki glazürüyle yaptım. Sonuçtan memnun kaldım, hamile olan arkadaşıma da yeni doğan kurabiyesi yapmaya karar verdim:)










Diş pastasını sevgili Tuba'nın yaptığı diş pastasından özenerek yaptım.

Malzemeler:
  • Pasta altı
  • Çikolatalı puding
  • Krem Şanti
  • Muz
Pasta altı diş şeklinde kesilir, arasına puding, pudingin üzeerine de muz konulur. İkinci kat konulur, puding ve en üste de krem şanti sürülür, pastanın üzeri de istenildiği gibi süslenir.



Şimdilik bu kadar, geri kalanını da bir sonraki postta yayınlayacağım, şu an Ege Demir bu kadarına izin veriyor:))

22 Ekim 2012 Pazartesi

Olimpiyatlar:)


Sanırım bugünlerde çoğu evde durum aynıdır:) Herkese kolay gelsin, sevgiler:)

19 Ekim 2012 Cuma

Tütü Yaptım:)

Tütü yaptım, evet evet tütü yaptım. Aklınızdan geçenleri biliyorum "Bunun oğlu yok muydu, ne tütüsü" Hayır erkek annesiyiz diye tütü yapamaz mıyız yani, belki kendime yaptım, belki bayramda tütümle şöyleeee bir salınacağım ortalarda:) Bir an kendimi üzerimde tütüyle düşündüm de:)

Neyse kendime yapmadım çok şükür:) Ablamın kızı Gülce için yaptım. Bayramda diş buğdayımız var ve partinin de iki yıldızı var, Ege Demir ve Gülce. Süt dişleri dökülmeye başladığı için ve Ege Demir'in diş mevzusu her açıldığında kendi dişlerinden bahsettiği için Gülce'yi de partiye ortak etmeye karar verdim, henüz haberi yok, bayramda süpriz olacak. Partinin kızına da tütü yakışır dedim. İtiraf etmeliyim kız annelerinden çok özeniyordum, ohh be hevesimi aldım , rahatladım:)

Yapımı inanılmaz basit. Tülü kalın şeritler halinde kesiyorsunuz, eteğin boyunu ne kadar istiyorsanız şeritlerin boyunu iki katı uzunluğunda kesmelisiniz. Sonra da sandalye/sehpa/kova gibi bir şeye lastiği geçirip şeritleri tek tek bağlıyorsunuz.

Ben düz pembe yapacaktım, pembe tülü internetten sipariş ettim ama hiç istediğim gibi değilmiş, resimde böyle görünmüyordu yada anlayamamışım. İran tülü olarak geçiyor, delikleri inanılmaz geniş, bu yüzden her pembe şeridi 6 kat yaptım. Beyaz tül doğum için hastanedeki kapıyı süslediğimiz tüldü, Eminönü'nden almıştık, delikleri çok küçük ve parlak. Beyazla pembenin kalitesizliğini saklamaya çalıştım. Bir de çok kabarık olsun istediğim için çok sık düğüm attım, neyse işte böyle bir sonuç çıktı ortaya:










İnternetten bulduğum görüntü

17 Ekim 2012 Çarşamba

Nazar Boncuğum

Bir süredir sağlık sorunlarıyla boğuştuğum doğru ama iyileşme umudumu hiç kaybetmedim. Evet, belki hamilelikte, doğum sonrası için hayallerim çok farklıydı. Kısa bir süre dikiş ağrısı çekip, hemen toparlayıp anneliğe hızlı bir başlangıç yapacaktım. Hamileyken çocuklu arkadaşlarımın “şimdi iyi uyu, sonra fırsatın olmayacak” cümleleri, ortalarda dolanan kolik sancısı ifadeleri hiç ama hiç umurumda değildi. Gönül istemez ama varsın bebeğim geceleri uyumasın, beni de uyutmasın, koridor boyunca gidip gelelim, kendime ayıracak vaktim olmasın (ki bunların hiç biri olmadı)… tüm bunlar olabilirdi ama önemli değildi, hepsi geçecekti. Hafta içi babamızı işe uğurlayıp oğlumla ben kalacaktık, birlikte yemek yapacaktık, ortalığı da toplayacaktık, komşuya kahve içmeye gidecek, misafir bile ağırlayacaktık, sonra akşam babamızı karşılayıp günümüzün nasıl geçtiğini anlatacaktık. Hafta sonları anne-baba-çocuk hiç evde oturmayıp hep dolaşmaya çıkacaktık. Çooooook mutlu olacaktık. Mutlu olduk olmasına ama diğerlerinin hiç biri olmadı. Maalesef bize yazılan, bu hayallerden çok farklıydı. Ben değil gezme tozma, bebeğimin altını değiştiremedim, yıkanma merasimlerine sadece seyirci olabildim,  babasıyla site içinde gerçekleştirdikleri dolaşma turlarını balkondan bile seyredemedim, çok hevesle beklediğim ek gıda sürecinde ne bir gün yiyeceğini hazırlayabildim, ne de mama sandalyesine oturtup yedirebildim, hastalandığında acilde yanında olamadım, aşı yüzünden sağlık ocağında ortalığı yıktığında ona sarılıp güven vermek yerine sonradan eve gelince yatağımda kucağıma alıp sarıldım… Bunların hiç biri hayallerimde yoktu…
Bazen çok umutsuzluğa düştüğüm oldu ama gerçekten istediğim gibi yaşayamadığım için değil, daha çok oğlum için, eşim için, annem için… Ya bu yataktan oğluma tam bir anne sıcaklığı gösteremiyorsam diye, huzur ve güven duygusunu ihtiyaç duyduğu her an yanında olamayıp veremiyorsam diye umutsuzluğa düştüm. Anne-bebek yapılacak çoğu şeyi başkasıyla yaptığı için, kendisinden küçük bebekler bile her gün dışarı çıkarılırken o da benim gibi evde kalmak zorunda olduğu için kendime kızdım… Moralim bozukken düzeltme görevi hep eşime düştü, her defasında umutsuzluğumu, mutsuzluğumu resmen ona kustum, yeni bir soluk alıp tekrar başladım. Bunları benimle birlikte yaşamak zorunda olan sadece eşim de değildi. Diz kapakları kemik erimesi sebebiyle erimişken ve ameliyat şartken, ameliyat sonrası bana faydası olmaz düşüncesiyle vazgeçip 6 aydır yanımda kalan, bebeğin tüm yükünü yaşına rağmen omuzlayıp her işe koşturan, benimle beraber evin içinde aynı esareti yaşayan biricik annem de vardı. Çocuğun uykusu azaldıkça, gün için de daha da hareketlendikçe hem çocuğa, hem de bana yetemediği için anneme destek olmak amacıyla son 2 ayda yardıma koşan, şimdi 2 aylık olan ikiz torunlarını bizim yüzümüzden henüz görememiş ve eşini bir başına bırakıp yanımıza gelmiş kayınvalidemin de hakkını ödeyemem…
Dedim ya üzüldüğümde ya iyileşemezsem diye kendime üzülmedim, yakın çevremdekilere bu yaşattıklarım yüzünden üzüldüm. Çünkü iyileşememe diye bir şey yoktu, denildiği gibi katı bir istirahat uygulayabilirsem iyileşecektim ve çevremdekilerin desteğiyle, koşulların el birliği ile iyileştirilmesiyle son 2 aydır kiraladığımız hastane yatağında sürekli sırt üstü yattım, sadece banyo ve lavabo için onda da koltuk değnekleri yardımıyla gittim, sürekli iyileşmeye odaklandım.
Geçen hafta MR, sintigrafi çekildim, sonuçlarıma bakan doktor şu an kırığımın olmadığını ama kalça eklemlerimde bir problemin devam ettiğini söyledi. Aslında o da problemin yüzde yüz ne olduğunu söyleyemedi, çünkü romatizma testim negatif çıkmıştı ama bazen negatif çıkması durumunda da pozitif olabiliyormuş, yani büyük olasılıkla romatizmal bir hastalığım da varmış. Açıkçası önce sevindim yani kırık bitti, romatizma ne ki dedim, ama atladığım nokta doktor bana romatizma demedi, romatizmal bir hastalık dedi ki sonraki açıklamasında kesinlikle istemeyeceğim bir yığın hastalığın da romatizmal hastalık olduğunu öğrendim… Bu arada böbreğimde daralma ve yumurtalığımda büyük bir kist görülmüş onlar için de doktora gitmem şartmış, dizlerim, ayak bileklerim ve ayak parmaklarımın eklemlerinde de hareketsizlikten bilmemne eklem rahatsızlığı oluşmuş, hıh romatizmal hastalığımı almışım bunlar çok da umurumda sanki… Gerçi artık körü körüne de inanmıyorum doktorlara, bir doktorun demediğini diğer doktorun dediğini ya da bir doktorun dediğini diğerinin nasıl çürüttüğünü burada anlatmıştım.
Evde bizi bekleyen annemlere sadece kırığımın geçtiğini söyledim, bayram yaptılar, herkes yatınca hüngür hüngür ağladım… Aletha Solter’ın da dediği gibi ağlamak olumsuz duygularımı boşaltmama yardım ettiJ Ve 8. doktorum Prof. Dr. Fahri Erdoğan’dan randevu alıp dün sonuçlarımı göstermeye gittik. Kendisi inanılmaz tatlı, pozitif ve konusuna hakim biri. (Umarım kimsenin ihtiyacı olmaz ama olursa kesinlikle tavsiye ederim) Daha odaya girer girmez ilgi ve alakasını fark ediyorsunuz, olumlu ya da olumsuz ne derse desin kabulümdür diye ilk anda geçirdim aklımdan. Dikkatli bir muayene, sonuçlarımın incelenmesi ve yeni bir röntgenden sonra iyileşme sürecine girdiğimi, romatizmal bir hastalığın olamayacağını uzun uzun anlattı. Çok ciddi şeyler yaşamış olduğumu ama kendi kendime atlatmakta olduğumu söyledi, gerçekten empati yapabilen ve hastaya da bunu hissettirebilen bir tarzı var. Sol kalçam ve kemiğim kullanılmamaktan çok incelmiş, o yüzden önce %30, sonraki hafta %70 yük vererek sol ayağımın üzerine koltuk değneklerinin de yardımı ile basacağım, 3. Hafta tek koltuk değneği, sonraki hafta da Allah nasip ederse hoşçakalın değnekler diyeceğimJ
Duanın gücüne gerçekten çok inanıyorum. Bence insanlar ölüm, hastalık, vb. gibi kötü günleri dualarla daha kolay atlatıyor, daha güçlü oluyor. Bu niye benim başıma geldi diye ağlayıp sızlanmak belki en kolayı, çünkü iyi örnekler insanın çevresinde çok. Ama biraz daha fazla bakıp, daha kötü durumdaki insanları da görüp şükretmeli insan. Ben yaşadıklarımın çok hayırlı olduğuna inanıyorum, bunu biliyorum. Belki evde yattığım bu süre içinde, dışarıda başıma çok kötü bir olay gelecekti, belki bir tür korunmaydı benim için evde yatmak ya da bir tür sabır sınavıydı… Her neyse benim için hayırlı bir sebebi mutlaka var. Ya diyorum hamile olmadan önce başıma gelseydi, ya hamile kalmamı olumsuz etkileseydi. Çok şükür ki hiç sorun yaşamadan, çok mutlu bir hamileliğim oldu, kolay rahat bir doğum sonrası sağlıklı, sorunsuz ve mutlu bir bebeğim oldu, bu yaşadıklarım da artık nazar boncuğu olsunJ
 

15 Ekim 2012 Pazartesi

Bu Seferki Başka Ödül


Bu ödül, sevgili Bilgin Anneler'den gelmiş, kendisine çok teşekkür ederim, beni mutlu etti:) Bu ödülün bir de anlamlı bir amacı varmış. Takipci sayisi 200'den az olan blogların tanitimini saglamakmis. Ben de takip ettiğim birbirinden güzel bloglar arasından 5 sınırını biraz aşarak 7 tanesini seçiyorum. Buyrun hep beraber tıklayalım:


Sevgiler:)

11 Ekim 2012 Perşembe

Ödüllendirildimmm

Moriçe’ciğim beni ödüllendirmiş, çok çok çooook teşekkür ediyorum kendisineJ Şimdi bir havalara girdim ki sormayın, hiç beklemediğim bir anda hediye almış gibi hissediyorum. Postunda geçen nikah yıldönümünde eşinden çeyrek altın aldığından bahsetmiş, öldüm gülmektenJ Ben hediye almayı da vermeyi de çook seven birisiyim özellikle bu sürprizse daha da güzel olur ki bu konuda da çok iyiyimJ Ama sanırım birbirimizi tamamlamak adına olsa gerek, eşim tam zıt, doğum günü yada özel günlerde ne istiyorsun diye bana sorar, kendisi için ise kesinlikle bir şey almamam yönünde ısrarlarda bulunur.
Bu yılki evlilik yıldönümümüzde kendisine beğendiğim bir şeyin linkini göndermiş ve 3-5 mail çok beğendiğimi anlatmıştım, amacım bana sürpriz yapabilmesini sağlamak(kahretsin ne kadar iyiyimJ) baktım olmayacak “mesajı aldın mı, bunu çok beğendim” dedimJ Neyse mesajı almış, bu seferde evlilik yıldönümümüz geçtikten çok çok sonra stokta var görünen ürünler için sipariş verilen yer, 1-1.5 ay sonra gelecek diye döndü. Ben de o kadar niye bekleyelim, hani başka yerden hemen sipariş ederiz ya, tüm saflığım ve iyi niyetimle siparişi iptal ettirme gafletinde bulundum. Sonuç mu? Üzerinden 2 aydan fazla süre geçti, kazanılmış hakkım olan o hediye hala bende yokkkkJ Bunu da sizinle paylaştım, rahatladımJJ


9 Ekim 2012 Salı

Radyoaktifim

Cumartesi günkü MRdan sonra dün de kemik sintigrafisi çekildim. İlk söylediklerinde kabul etmemiştim çünkü vücuda damardan bir madde verip çekildiği için emzirme bir süre olmuyormuş. Ama doktorun dediğine göre kırık kaynadıysa bile sintigrafide çok rahat anlaşılabilirmiş. Ne yapsak ne etsek derken, madem bu kadar kesinmiş, o zaman emzirmemem gereken 24 saat için 2 gün aralarda süt sağar, dolapta saklarım, emziremediğim sırada da onu içiririm olur biter dedim, çok basite almışım, hiç de böyle olmadı zira benim 2 günde depoladığım sütler Ege Demir’e ancak akşama kadar yetti, canavaryus hepsini dün içip tükettiJ Dikkat edin dün diyorum çünkü hiç de söylendiği gibi 24 saat ve sadece emzirmeme şeklinde değilmiş, verilen maddenin miktarına göre değişkenlik gösterirmiş(benim için 36 saat) ki burada bahsettiğim  radyoaktif madde olduğundan bebekle bu süre içinde aynı odada bile bulunmamam gerekirmiş!!  Benim 36 saatim gece yarısı bitecek ama ben risk almamak için yarın sabaha kadar uzatıyorum.
Dün sabah saat 9 gibi evden çıkarken öpüp kokladım kuzumu, şu saat oldu hala yanına yaklaşamıyorum, hatta evdekileri de uzaklaştırdım kendimden, tekil tekil tehlikeli madde olarak takılıyorum. En kötüsü de Ege Demir’in süt yetmediği için mama içmek zorunda olması ama mamayı kesinlikle istememesi. Acıkınca içer diye düşünmüştüm bu sabah ama resmen grev yapıyor, sen misin benden uzak duran vicdan azabı yaşatayım da gör diyor. Sabah annem koridordan gösterdi, uzaktan uzağa sevdim, şarkımızı söyledim, normalde çok neşelenir, güler, bugün önce güler gibi oldu, sonrası bol gözyaşı şeklinde, artık beni neden almıyorsun mu diyor, ne diyorsa. Gün boyu mütemadiyen ağladı diyebilirim. O, evin diğer ucunda süt diye bas bas ağlarken, ben burada sütlerimi sağıp atmak zorundayım, bu kadar değerli şeyler resmen radyoaktif atık konumuna geldi.
Beni özledi kuzum, ben de onu. İnşallah yarın bu çilemiz bitecek de kavuşacağız pamuk prensimleJ  



Kavuştuk kuzucuğumlaJ  Kameraya çektirecektim, çok hızlı gelişti, annem getirene kadar çoktan kavuşmuştuk, akabinde de emme pozisyonuna geçtikJ  Bir öptüm bir öptüm, mıncıkladım, ısırdım bezinden ohhhhhJ  

Sevmiyorum Seni MR

Yaklaşık 2 ay sonra (53gün) Cumartesi günü tekrar evden dışarı çıkabildim, tabiî ki gezmek için değil sebeb-i çıkışım hastane için, kalçamdaki kırıkta bir iyileşme var mı diye öğrenmek için. Cuma gecesi resmen heyecandan uyuyamadım, sağa sola dönmem de yasak olduğundan sadece başım bir sağa bir sola döndü durduJ Hastane yatağı evimize ilk geldiğinde yaşamıştım bunları, sırt üstü yatmasını hiç sevmeyen ben, bu şekilde yatmaya, üstelik de alışkın olmadığım bir yatakta mecbur kaldığımdan uykular işkence olmuştu ilk zamanlar, sonra insanoğlu her şeye alışır, ben de alışmıştım işte.  Bir taraftan hemen hastaneye gidelim iyi haberleri duyalım, diğer taraftan ya iyi haber yoksa, 2 ay önceki gibi hayal kırıklığı yaşarsam gibi düşünce zincirleriyle uyutmadım kendimiJ
E, tabii bir de MR çekilecek olmamın yarattığı korku… Ben kalçamı kırdıktan sonra yeni bir fobi de kazandım, MR fobisiJ Ama öyle böyle değilJ Çoğu kişi anlamıyor, “ne var kapat gözlerini uyu” diyor, evet mantıken bu mümkün olabilir, rahatsız eden yok, canın yanmıyor, sırt üstü yatmışsın, ohhh uyu… Ben de korkan birini duysaydım bunu derdim önceden. Ama öyle olmuyor, tak tak güm güm sesleri eşliğinde, üzerine giydirilen bir önlük, kendini kötü hissedersen sıkman için verilen bir nesne ile makinenin içine komple giriyorsun ve burnunun hemen üzerinden başlayan makinenin içinde azıcık bir alana sahipsin… Gözlerimi kısa bir an için bile açmıyorum, kendime makinenin içinde değilim, gözümü açsam tavanı görürüm ama canım açmak istemiyor diyorumJ Bir de bu hastanedeki ilk MRım, daha önceki hastanede 20-25dk süren MR burada 1 saat 10dk sürdü! Tabii makinenin içinde zaman kavramı yok, süreyi çıktığımda meraktan çıldırmış eşim söyledi. Ama uzun sürdüğünü anlamak da zor değil. Daha öncekilerde “bildiğim tüm dualar + 7 Ayetül Kürsi + oğlumu düşünme” şeklinde bir formül bulmuştum ve akabinde MR çekimi bitmişti, çıkmıştım. Şimdikinde “bildiğim tüm dualar + 21 Ayetül Kürsi +oğlumu düşünme + diş buğdayı hazırlıkları + doğum günü hazırlıkları + yaz tatili planları + baharda Ankara gezisi + iyi haberi alırsak akşam nerede yemek yiyelim planları +… + neden hala çıkarmıyorlar unuttular mı acaba beni düşünceleri + vs.” En son çıktığımda güm güm sesleri beynimin içinde çınlıyordu hala.
Bir MR maceramın daha sonuna geldik, umarım sonuçları iyi çıkar, umarım kimse o fırın gibi makineye girmek zorunda kalmaz.

8 Ekim 2012 Pazartesi

Kargom Geldiiiiii:)

Oğlumun diş buğdayı için sevgili Necla'dan keçeden diş şeklinde magnet sipariş etmiştim. Günlerdir merakla ve sabırsızlıkla beklerken, bugün kargom çıkageldi:) Moralimin bozuk olduğu bir günde sanki beni mutlu etmek için geldi. İyi ki de bugün gelmiş dedim, o kadar sevindim ki:)

Allah nasip kısmet ederse, iyileşmiş olursam bayramda İzmir'den gelecek misafirlerimizle beraber diş buğdayımızı yapacağım. Gülce ilk göz ağrım, ablamın kızı, süt dişleri düşmek üzereymiş, ne zaman Ege Demir'in dişinden bahsetsek, hemen kendi dişlerini söylüyor:) Ben de kıyamadım, ikisinin ortak diş buğdayı partisi olacak, daha bilmiyorlar, süpriz:)

Çok şirinler değil mi:)


Mickey ve Mini Mousem:)


Bu güzeller de hediyelerim, Kıbrıs kahvesi de vardı ama çoktan pişirilmek üzere mutfağa alınmıştı bile:)


Hem baykuş, hem de magnet, süper birleşim:)


Bu da Gülce'm ve ipek böcükleri:)
(Herhangi bir alakası yok, boşuna alaka aramayınız:))


Necla'ya emeği ve inceliği için çok çok teşekkür ederim. Hepsine ayrı ayrı bayıldım, kahvemizi de afiyetle içtik:)



4 Ekim 2012 Perşembe

I love Mummy

Bu aralar oğlum annesine bir düşkün, bir düşkün:)

Annesini sevdiğini belirten kıyafetler seçip giyiyor.. (Mothercare)


Annesine anlamlı duvar süsleri hediye ediyor.. (Paşabahçe)


Annesiyle ikisinin fotoğrafını buzdolabına takmak için magnetler alıyor.. (D&R)

Ve bunlarda tahmin edersiniz annesinin hiç parmağı yok, hiiiiç:))


1 Ekim 2012 Pazartesi

Sevgi Yağmuru


Bir süredir aklımda oğlumun odası için duvar süsü yapmak vardı. Ama gerek malzeme sıkıntısı gerekse tembellik sebebiyle yılan hikâyesine dönmüştü. Nihayet yapabildim, duvar süsü diyorum aslında kendileri bir kapı süsü, ama bir kapı süsü delisi olarak Ege Demir’in kapı süsleri evdeki tüm kapılara yetecek kadar olduğu için, artık kapı süsleri bizim evde duvarlara asılıyorJ
Kapı süsümün ana düşüncesi şu: Ege Demir gelince ailesinin üzerine sevgi yağmuru yağar. J










Oğlum büyüyünce böyle güllü, kalpli bir şeyi duvarında kesin istemez (hani annem 2 gün uğraşmış, nankörlük etmeyeyim demez:p) napayım ben de bizim odaya alırım duvarımıza asarım, yok yok sokak kapısına kapı süsü yapayım en iyisi o zaman ben bunuJJJ

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...