30 Ağustos 2012 Perşembe

El Emeği Göz Nurları-2



Bir süredir keçelerim yanımdaki sehpada onları alıp birşeyler yapmamı bekliyor, ben onlara bakıyorum, onlar bana:) Aslında yapacağım şeye çoktan karar vermiştim hatta hafiften başlamıştım bile ama nedense bir türlü devamını getiremedim, neyse ki bu sabah silkindim ve devam etmeye karar verdim:)

Baykuş figürlerini çok sevdiğimden daha önce bahsetmiştim. Magnet tutkum da var,  eh bu ikisini birleştirip keçeden baykuş magnet yapayım dedim:) Artık buzdolabının neresine takacağım bilmiyorum, sürekli magnet alıyorum:)

Daha önce bir arkadaşımda hazır alınmış kumaştan bir baykuş görmüştüm. Genel şekli ve gözleri ona benzesin dedim. Sonra neden bir tane yapıyorum, 3 tane yapmalıyım, biri bayan, ikisi erkek (Aileme hiç benzetmeye çalışmadım:)) Sonra internette baktım baykuş oldukça popülermiş, keçeden yapılmış çok sayıda baykuş var, şaşırdım:) Benimkiler hiç birine benzemesin diye başladım düşünmeye...

Bluzumdan taş söküp, BayanKuş'a taktım, ona çok yatırım yapıyorum:)


Ortadaki MinikKuş çok da minik kuş olmadı, büyümüş hali, yavru her zaman yavrudur ama değil mi:)

Henüz tamamlanmadılar, çünkü malzeme sıkıntısı yaşıyorum, taşınma sürecimizden bahsetmiştim, hiç bir şeyin yerini bilmiyorum, var olan ıvır zıvır süs malzemelerim kayıp, baykuşlarıma aksesuar yapacağım, yapınca koyayım resimlerini dedim ama bir süre bekleyecek sanırım, daha silikon tabancasıyla mıknatıslarım bile ortada yok.. Neyse bitince son hallerini de paylaşırım.

Bu arada başlıktan da anlaşılacağı üzere, bu yaptığım 2. el işi:) Yani pek fazla yol katedemedim:) İlk el emeği göz nurlarımı görmek isterseniz buyrun

Yazıyı bitirmeden beni temsil eden BayanKuş'u biraz daha süsledim:) Darısı diğerlerinin başına:)





28 Ağustos 2012 Salı

Uçtu Uçtu 40 Uçtu:)



Şimdi diyeceksiniz ne 40'ı:) 40 uçurma yapamadığım için içimde kaldığı doğru ama bu sevimli pembiş sepet, iş arkadaşım ve aynı zamanda komşum olan yakın arkadaşımın kızı Defne için. Bizim 40 uçurmamız sadece yıkamadan ibaretti, böyle sepetimiz ya da dışarı çıkmışlığımız yok:( Neyse bu güzel ve neşeli bir yazı olacak, bizimkini hatırlamaya gerek yok!

Bu tip şeylerle uğraşmaktan acayip zevk alırım ama bu aralar yattığım yerden bu sepeti yapmam epey zor tabii:) Bu yüzden partyminny.com'un sahibesi sevgili Pınar'dan yardım istedim, o da beni kırmayıp bu cici bici sepeti hazırladı. Hatta fazla zaman olmadığından ve yumurta da kırılmasın diye, eşi iş çıkışı yorgun argın evimize kadar gelip elden teslim etti. Buradan ikisine de teşekkürlerimi ve sevgilerimi iletiyorum:)

Gelin bakalım içinde neler varmış:


Çok şirin bir mendil


Un, ayna, ip, para ve şeker


                   Ve tabiki yumurta :)                         
                                 


Bu body'leri ve bir çift de çorabı sepete ben ekledim, ee benden de birşey olsun dimi ama:)


Sepeti tekrar yerleştirelim:)


Bu da açıklamaları, ne güzel adetler var değil mi:)

Ben çok beğendim, umarım Defne ve annesi de beğenir. Sevgiler:)


26 Ağustos 2012 Pazar

Baykuş Ailesi


BayKuş- BayanKuş -MinikKuş

Baykuşlar bana genelde ürkütücü hayvanlarmış gibi gelir. Ama nedense baykuş figürlü eşyalara bayılıyorum:) Bu Baykuş ailesini internette görmüştüm. Orjinali 4 baykuştan oluşuyordu ama biz 3 kişi olduğumuzdan 1 tanesinin kaldırılmasını istemiştim. Aslında şu anda rahatsızlığımdan dolayı Ege Demir'in anneannesi ve babaannesi de şehirdışından gelip bizimle kalıyor, yani bir nevi 3 çocuklu geniş aile olduk:) Ama onları da dala koydurmam komik olurdu sanırım:)) Birini kaldırtınca dal fazla boş geldi gözüme başta ama sonradan alıştım, hem dedim ki kendi kendime belki ilerideki kızımız için babasının yanında yer ayrılmıştır:)) Dala çiçek figürleri de çizmeyi düşünüyorum tabii kızımın yerini boş bırakarak:)

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Kitap Okumak Güzel Şey


Yatmak zorunda olmanın en güzel tarafı, bol miktarda boş zamana sahip olup, istediğin kadar kendine vakit ayırabilmek sanırım. Bir de şu zorunluluk olmasa, keyiften olsa, tadından yenmezJ Tabii zorunluluk olmasa, sanırım bu kadar yatmama kimse izin vermez, başta da oğlumJ Neyse şimdi izin verilirken bol miktarda kitap okuyorum. Bayram öncesinde 3 kitap sipariş etmiştim, soluksuz okudum.
İlki “Aklından Bir Sayı Tut”un yazarı John Verdon’ın devamı niteliğindeki kitabı “Gözlerini Sımsıkı Kapat” Aslında ilk kitabını çok da beğenmemiştim, başta iyi giderken daha ortalarda katil çok rahat anlaşılmaya başlamıştı ve sonuna geldiğimde “Bu mudur” demekten kendimi alamamıştım. Ama karakter gereği sanırım ikinci şansı hep vermişimdir, iyi ki de yapmışım John amca ilkinden daha güzel bir senaryo kurmuş ve sonuna kadar devam ettirebilmiş bu sefer.
İkinci okuduğum kitap romana bürünmüş kişisel gelişim kitabı olan “Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer” Normalde bu tarz kitapları çok sevmeme rağmen okuduğum yorumlar sonucu almaya karar vermiştim, genel olarak beğendim de. Şunu yapma, bunu yap gibi öğütleri, senaryo içinde kahramanımız ve diğer kişiler arasında diyalog şeklinde vermiş yazarımız. Kahramanımız intihar edecekken onu gizemli bir kişi kurtarıyor, kurtarırken de bir anlaşma yapıyorlar. Gizemli amcanın her istediğini kahramanımız yapacak, yapmazsa bunu hayatıyla ödeyecek…
Bu kitaptan kaptığım bazı şeyler de var. Mesela karşındaki kişinin evrenini kucaklamakJ Eşimle zıtlaşmalarımız sırasında sıklıkla kurduğum bir cümle bu artık “Senin evrenini kucaklamaya çalışıyorum izin vermiyorsun!” J Yani bir nevi kendini karşındakinin yerine koymak, empati yapmak, onu anladığını göstermek. Okuduğum kitaplardan öğrendiklerimi genellikle eşime satar ya da onun üzerinde denerimJ Mesela Empati kitabında millet psişik güçlerini kullanarak bir şeyler yaptırıyordu, buna da zihin bükme deniyordu. Geçenlerde bir konuda onu ikna etmeye çalışırken anneme dönüp, “Yine zihnimi bükmeye çalışıyor” dediJ
“Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer”’den beğendiğim bir kısım: (Son paragraf)

Son olarak “İstanbul Hatırası”nı okudum. Bu okuduğum ilk Ahmet Ümit Kitabı ve bayıldım. Tarihle iç içe bir cinayet söz konusu. Aslında cinayet kitaplarını sevmem daha doğrusu korkudan, gerilimden hoşlanmam, hayatta Stephen King tarzı kitaplar okuyamam. Benim sevdiğim sonunda duyulan şaşkınlık, hayret, “Bunu ben niye düşünemedim” cümlesiJ Zaten okuduğum katilli kitaplarda, cinayet kısmı anlatılmaz, sadece bir ölü ve katil olduğu bilgisi sunulur ve kahramanımız başlar araştırmaya, okudukça okutur böyle kitaplar kendini ve sonunda katil hiç beklemediğin biri çıkar, “Çok safmışım” dersin. “İstanbul Hatırası”nda olaylar tarihle bezendiği için bir taraftan yazar İstanbul’un geçmişini önümüze sürerken, bir taraftan da zekice senaryosunu yürütüyor. Örneğin ben İstanbul’un ilk adını Konstatinopolis zannederken Byzantion’muş, hiç duymamıştım.  Satın alırken okuduğum bazı yorumlarda, sonunu vasat bulanlar olmuş ama bence gayet tatmin edici. Böyle bir kitabı bir Türkün yazmasından dolayı da ayrıca gururlandım ve hemen son kitabı “Sultanı Öldürmek” i sipariş ettimJ

23 Ağustos 2012 Perşembe

Güzel Günler Bizi Bekler


Bakıyorum bloglara, ne güzel bir sürü kişi bayramda neler yaptığından, nerelere gittiğinden, kimleri ziyaret ettiğinden bahsediyor, özeniyorum gerçekten. Eskiden anne-baba-çocuk olarak bir evde yaşarken, gelen giden kalabalık yüzünden ve bu kalabalığa kolonya-çikolata ikram et, kahve pişir, tatlı koy, uzun oturulursa çay koy, yakın akraba ise yemek masasını hazırla gibi bayram aktiviteleri yüzünden resmen yorgun düşerdim. Biz birine ziyarete gideceksek sevinirdim, gittiğimiz yerde yorulmadan oturup ikramlarımı yiyeceğim diyeJ
Yıllarca böyle harika bayramlara sahipken ama bunu anlamaktan çok uzakken, babamsız geçen ilk bayramda kafama dank etti aslında ne kadar şanlı olduğum, ne muhteşem bayramlara sahip olduğum ve bunları bir daha asla yaşayamayacağım… Derken evlendim uzak memlekete yerleştim, ilk bayram geldi. Babama da söz verdiğim gibi arife günleri mezarını ziyaret etmek için uzaklardan memlekete geldim. Lakin her bayram olmadı ziyaretlerim. Bir bayram İzmir, bir bayram Konya şeklinde rutine oturttuk. Sonra baktık yollarda yorgun düştük, bir bayramı eşimle kendimize ayırdık, gitmedik iki tarafa da, oturduk İstanbul’da iki başımıza. Ama anladım ki böyle de olmazmış. Kimseyi görmeyince, kalabalık olmayınca, kimsesiz hissediyor insan, boynu bükülüyor. Dedik ki bundan sonra yorulsak da gidelim.
Sonra bu bayram geldi, bırakın şehir dışına çıkmayı, evden dışarı çıkmadım, yeni yatağımda ya kucağımda Ege Demir, ya laptop ya da kitap sürekli yattım, arada da tavanı seyrettim, baktıkça değişik figürler yaratabiliyormuş insan anladımJ
Yeni yatağım demişken, ayırdık kocacımla yataklarımızı, evet evet ayırdıkJ Bayramın hemen öncesinde yeni bir duyumla benim gibi hamilelikten dolayı kalçası kırılan kişilere bakmış bir doktor ismi öğrendik. Yeni bir umutla, aşırı heyecanla, belki bayram hediyesi alırız doktorun ağzından diyerek 6.cı doktoruma gittim. Ama bu sefer temkinliydim de, bir iyileşme olmama ihtimalini de hep aklımda tuttum, tuttum ki Haziran’daki önceki kontrolde olduğu gibi yere çakılmayayım diye. İyi ki de öyle yapmışımJ Zira bir iyileşme şöyle dursun, bir de bugüne kadarki istirahat şeklimin de yanlış olduğunu öğrendim ve bunu gittiğim 6. doktorda öğrendim ve bunu 4 ay istirahat ettikten sonra öğrendim! 3 farklı şehirde, 3 farklı üniversite hastanesi – 1 kemik hastanesi – 1 özel hastane – 1 askeri hastane, 6 farklı doktor ve her birinde bir öncekinin söylemediği yeni ve önemli bir ayrıntı…
İlk teşhisi koyan özel hastanedeki doktoruma sormuştum “Oturmak istirahat midir, yatarken nasıl yatmalıyım” diye, oturmanın da bir çeşit istirahat olduğunu ve kırık olan sol tarafım dışında istediğim şekilde yatabileceğimi söylemişti. Sonraki doktorda oturmamam gerektiğini öğrendim ve önerisiyle koltuk değnekleri kullanmaya başladım. Kalsiyum hapı içmeli miyim diye sormuştum ona, gerek yokmuş. Gerek olduğunu da sonra gittiğim doktor söyledi sağolsun, başladım hemen. Bir doktor “C vitamini de al kalsiyuma ek olarak” dedi, “hatta paça çorbası da içmelisin kemiğin için” dedi. Bir ilki gerçekleştirip başladım paçaya, aylardır da içerken, son doktorum “Saçma, boşuna mideni bulandırma” dedi… Rüzgardaki yaprak misali oradan oraya sürüklenirken, bu sefer son doktorum 4 aydır istirahat edip hala iyileşmediğimi duyunca “Sağına soluna dönmeden, sırt üstü 4 aydır yatıyorsun öyle mi” diye şaşkınlığını dile getirmişti ki istirahat etmediğimi anladım. Çünkü ben kırık tarafım dışında sürekli dönüp duruyor ve emzirmek için de oturur pozisyondan kayarak yatar pozisyona geçiyordum. Tüm bunlar kalça kemiklerine aşırı yük bindirirmiş, en az 6 hafta sağıma, soluma dönmeden sırt üstü yatacak ve koltuk değnekleriyle sadece lavobaya gidecekmişim. Kalkarken de kendim değil, kumandalı kendinden kalkan hastane yataklarının yardımıyla kalkacakmışım ve eklem korsesiyle kırık kemiğimi sıkı tutacakmışım… Şok vaziyette, süper bayram hediyemizle geri eve geldik.
Sonuç olarak, eklem korsemi sıkıca takıp, sağıma soluma dönmeden, elektirikli kumandalı yatağımda şahane bir bayram geçirdimJ Yazmak için bol vaktim vardı ama o moralle hiç bir şey yazmak istemedim, hiç bir şey yapmak istemedim, sevgili Aytül mimlemişti beni ama bu ruh haliyle güzel bir anı da gelmedi aklımaL Neyse, herkesin geçmiş bayramı mübarek olsun diyelim. Allah hakkımızda hayırlısını versin...

Ben bunları yazarken kulaklığımdan MFÖ’nün Benim Hala Umudum Var şarkısının şu sözleri çalınıyor kulağıma: “Güzel günler bizi bekler, eyvallah dersin olur biter...”

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Çekilişe Buyrun



Sevgili arkadaşım Tubanne, izleyeci sayısı 50'ye yükselmesiyle ilk çekilişini düzenliyor. Çok güzel ve çok anlamlı hediyelerin yer aldığı bu çekilişe katılmak ve daha da önemlisi sımsıcak bir ortamda bulunmak isterseniz buyrun giriş buradan :)

13 Ağustos 2012 Pazartesi

ÇokoPrens 4 Aylık!

Zaman ne kadar çabuk geçiyor benim daha yeni doğan bebeğim, 4 aylık oldu bileJ Hem bir an önce büyüsün yürüdüğünü göreyim, konuştuğunu duyayım istiyorum, hem de zaman bu kadar hızlı geçmesin, hiçbir anını kaçırmayayım istiyorum. Sanırım ne istediğimi bilmiyorum:p
Canım oğlumun cumartesi günü doktor kontrolü vardı. Oldum olası bu kontrollere bayılıyorum. Kilosu, boyu, o ay muhtemel yapacakları, sorularımın cevapları… her şeyi bulduğum muhteşem anlarJ Kalçam sebebiyle sadece ilk ay içinde birkaç defa gidebilmiş olsam da, eşime yaptığım sıkı sıkı tembihlerle tüm sorularım cevaplanıyor, sonrasında da doktorumuzla yapılan tüm diyalog anlatılıyor.

Egoş Demoşum(son zamanlardaki sevme biçimimJ) 65cm ve 6kg 800gr olmuş. Boyu da, kilosu da 4 ay için gayet iyiymiş (yaşasınJ)
Bu ayın en büyük gelişmelerinden biri elleriyle ilgili. Sürekli elleriyle oynuyor, kenet yapıyor. Parmak emiyor. Karşısındaki oyuncağa iki eliyle birlikte uzanıp, oyuncağı tutuyor, sona hedef direkt ağzıJ


Damaklarının gelişmeye başladığını doktorumuz geçen ayki kontrolde söylemişti. Şimdilerde ağzından çok fazla sular akıyor. Önlüksüz hiç tutamıyoruz çünkü önü sırılsıklam oluyor. Yavrumun damakları da felaket kaşınıyor sanırım, ne bulsa ağzına götürüyor. Doktorumuz içi sulu, buzdolabında tutulan damak kaşıyıcılarından önerdi. Ben kontrolden önce Fisher Price ın elma şeklindeki dişliğini almıştım. Kutusundan çıkarınca iğrenç koktuğunu fark ettim. Defalarca yıkamamıza ve uzun süre açık havada bekletmemize rağmen kokusundan hiç bir şey kaybetmedi. Oğluma vermek de içime sinmediğinden, bugün babası içi sulu olanlardan alacak. Bir de doktorumuz damakları için jel kıvamında bir ilaç verdi. Günde 2 kez masajla sürülecek, bundan çok keyif alacağa benziyorJ
Yüz üstü yattığında -ki sürekli yüzüstü yatarak uyuyor- ellerini kullanarak göğsüne kadar kalkabiliyor. Kafasını uzun süre dik tutabiliyor.

Henüz tam dönemiyor ama oldukça mücadele ediyor. Bunu yazmıştım ki bir ilk yaşadık, Ege Demir uykudan uyanıp yatağında sırtüstü döndüJ

                                      Tam resmini çekemedim, burada mücadelesi görünüyor J
Aynadaki görüntüsüyle çok eğleniyor, kendisini gördükçe kahkahalar atıyorJ
Yabancıları ayırt edip, yaygara kopartabiliyor.
Dışarıya çıkarıldığında, hiç sesi çıkmadan uzun bir süreyi etrafa bakınarak geçirebiliyor.
Gece 10 -10:30 arası uyuyup sabah 5-6 gibi emmek için kalkıyor. 1-2 aydır durum böyle, ilk başlarda o kadar saat emmediği için endişelenmiştim ama doktor uyandırmamamızı o şekilde devam etmemizi söyledi. Okuduğuma göre gece uyurken büyüme hormonu en fazla düzeyinde salgılanıyormuş o yüzden gece uykusu önemliymiş.


Gaz ya da kolik sorunumuz hiç olmadı. Doğumdan itibaren her türlü gaz yapabilecek yiyeceği tükettim. Ama tabii her defasında az az deneyerek. Sonra baktım ki hiç gaz sorunu yok, her şey serbest. İlk başlarda her bebekte gaz olur diye biliyordum, bir gece Ege Demir sebepsiz ağlayınca gaz sanmıştık, eşim nöbetçi eczane eczane dolaşmıştı SubSimplex almak için. Ama hiç açılmadan ilaç kutusunda hatıra olarak duruyorJ
Ege Demir'in 4 aylık yaşantısı böyle işte...


12 Ağustos 2012 Pazar

LSV Dükkan

Son zamanlarda bloglarda "Siz hiç LSV çikolatası tattınız mı?" sorusuyla çok karşılaşır oldum. Merak ettim LSV Dükkan'ı ziyaret ettim ve çok şaşırdım. 12 sene önce 5 anne ile beslenme ve kanser arasındaki ilişkiye dikkat çekmek için minik bir market olarak faaliyete başlamışlar. Yıllar içinde büyüyüp dikiş, el sanatları, halı dokuma, triko, seramik ve pastacılık alanlarında devam etmişler. Şu anda da LSV Dükkan aracılığıyla ülkenin dört bir yanına ulaşıyorlar. Ne mutlu onlara, ve mücadelelerine destek verecek olan bizlere:)

LSV Dükkan'da çok güzel seramik el yapımı ürünler, kupalar, magnetler, kurabiye, çikolata hatta erişte bile var. Benim magnetlere karşı büyük bir zaafım olduğundan çok şirin magnetler aldım. Kitap ayraçlarını bayıla bayıla aldım:) En çok da gelin damat biblosuna bayıldım. Aldıklarım bunlar: 


                         






Ayrıca, satın alırken aldıklarınızı lösemili çocuklara hediye etme şansınız da var, aklınızda bulunsun;)


11 Ağustos 2012 Cumartesi

Anne Bebek Dergisi


Bir blogda bu resmi gördüm ve beni acayip cezbetti. Oğlumla ikimiz için yeni ve bambaşka bir anı, bir başarı hatta... Neden olmasın dedim ve hemen şartları sağlamaya koyuldum. Siz de Anne Bebek Dergisi'nde yer almak isterseniz yapmanız gerekenler basit:

Aslıhan Gündüz  ve facebook sayfasını izlemeye alın,
Anne Bebek Dergisi internet sitesine üye olun,
Bu çalışmayı diğer blogger arkadaşlarımızla da paylaşmak için sayfanızda duyurun 
Bu 4 işlemi yaptığınızı blog'un yorum kısmında belirtin ve
aslihan@annebebek.com.tr adresine kısa bir yazı gönderin.


9 Ağustos 2012 Perşembe

3 Yıl Olmuş Ne Güzel...

3 yılı devirdik… Birlikte, mutlu, eğlenceli, bol neşeli, huzurlu 3 yıl… Dün bizim evlilik yıldönümümüzdü. Bundan 6buçuk yıl önce tanıştık ılık bir kış akşamında İzmir’de. Doğum günümde de sevgili olduk. Tanışmamızdan 6 ay sonra babamı kaybettim. Tanışma fırsatları olmamıştı, olsaydı babam ne çok severdi eminim bu kendisine benzeyen adamı… Sadece kan kardeşi oldular, eşim hastanede yatan babama kan verdi. O kanla babam “Delikanlıdan kan aldım, delikanlı gibi oldum demişti” hiç unutmam… Sonra eşim iş dolayısıyla İstanbul’a yerleşti, arkasından da ben geldim. Çok sıcak, bol havai fişekli bir Manisa akşamında evlendik. 2. soyadımı da bu sayede edindimJ  Aradan zaman geçti, 2 kişilik çekirdek ailemizde sayımız 1 arttı. Şimdi 3 kişilik koskocaman bir aileyizJ Canlarım benim ikinizi de çoook seviyorum…

Oğlum ve eşimden gelen çiçeğim:)



                         
3.yıl pastamız:)
   

         
       Bu şirin de meyvemiz:)


         
           Sanki suç üstü yakalanmış gibi değil mi:)


 

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Mimlenmişim:)



Sevgili Tubanne tarafından mimlendim, ilk mimlenmem yaşasın:) Kendisine teşekkürlerimi sunuyorum:)

Çaresi bulunmayan bir hastalığa yakalandınız ve bunun sonucunda yaklaşık 1 yıllık ömrünüz kaldı.Kalan 1 yılınızda ne yapardınız:
Kendimi oğluma, eşime ve ibadete adardım… Oğlumu annesiz bırakıyorum diye de zaten 1 yıldan önce üzüntüden ölürdüm
L

Fobileriniz,takıntılarınız var mı,varsa neler?
Köpekten inanılmaz korkarım, koşarak üzerime gelen köpek yüzünden arabanın önüne atlamışlığım varJ Dağınıklığı da hiç sevmem, özellikle perdelerin duruşuyla ilgili takıntılıyımJ

Bir sabah kalktınız ve dünyada hiçbir insan olmadığını öğrendiniz, ne yapardınız?
Oğlum ve kocam nerede diye aranır dururdum.

Dünya'yı dolaşmak isteseniz hangi ülkeden başlardınız, neden?
Fransa’ya gitmeyi çok istiyorum. Hamile olduğumu öğrendiğimde doktorum tarafından gönderilmediğimiz bir Benelüx turumuz vardı, tur için Paris’i çok çok iyi bilecek kadar araştırmıştım sanırım ukde kaldı içimde…

İtiraf edin prens/prensese dönüşür diye kaç kurbağa öptünüz?
Arkadaş seçimlerimde hatalarım oldu ama sonuçta kurbağalar gider gerçek prens/prensesler kalır;)

En son yaşadığınız küçük düşürücü, unutamadığınız olay?
Bir sabah alelacele hazırlanıp işe geldiğimde bir gözüme rimel ve göz kalemi sürdüğümü, diğerineyse aceleyle unuttuğumu fark ettim, komiktiJ

Asla yanınızdan ayırmadığınız 3 şey?
Oğlum, aynam, suyum

Hayatınızın bir kitap/film olmasını isteseydiniz hangisi olmak isterdiniz?
Hayatım Harry Potter olsun heheJ Yok yok romantik komedilerden herhangi biri olsunJ
En yakın arkadaşınızın bir uzaylı olduğunu ve sizi ilk denek olarak kendi gezegenine götüreceğini öğrendiniz, ne yapardınız?
En yakın arkadaşımmış madem gidelim, hem hava çok sıcak, belki orası daha serindir:p
İsviçreli bilim adamları görünmezlik hapını buldu ve siz bu hapı kullanan ilk kişisiniz. Hapı kullandıktan sonra yapacağınız ilk iş nedir?
Anıtkabir'de Atatürk'ün bulunduğu mozoleye girerdim. (Tamam bunu tubanne’den kopya çektim, kabul ediyorum ama fikir süpermiş, belki birlikte gideriz
J)
Kendimizi kötü hissettiğimizde yaptığımız şeyler?
Eşimle yada en yakın arkadaşımla dertleşmek, ağlamak, belki bir de alışveriş yapmak
Sıra geldi mimlemeye:)  Süreyya, Sema, Derya, İlknur, Oytunla Hayat,  Annemahsustan

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Çekiliş Zamanı

Bu aralar hediye çekilişleri almış başını gidiyor. İlgilenenler için buyrun bazıları:

İlki Kitap Kurdu Böjük'ten.. Çekilişi kazanan kişi D&R'dan seçtiği 2 kitabı, bir de süpriz hediyeyi alıyor:)

Kırmızı kiraz, 50. takipçisi şerefine kitap hediye ediyor.
Denizin Yıldızı, ilk çekilişinde süpriz hediyeler dağıtıyor...




Simyaser, yaptığı çekilişte çok şık bir çift küpe ve kolyeden oluşan set hediye ediyor...



Bol şanslar:)

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Empati

Kalça kırığım sayesinde son zamanlarda çok fazla kitap okuma fırsatı buluyorum. Eskiden “Bebeğim var, kendime vakit ayıramıyorum” cümlesini sık kullanacağımı zannederken, şimdi yatarak yapılabilecek her türlü hobiyi gerçekleştirebiliyorum. (İlk kez muhterem kırığım için iyi mi konuştum ne:P) Son okuduğum kitap bitince ve verdiğim sipariş henüz gelmeyince, okuduğum önceki kitapları karıştırmaya başladım. Raflardan birinde Adam Fawer’in Empati’sini gördüm. Bu kitapla aramda garip bir husumet var. Bu kitabı geçen yıl büyük bir hevesle almış ve yarısına kadar okumuşken, ablamın eşinin kalp krizi geçirip hayatını kaybettiği haberini aldım. Babamın kaybından sonra, kendisi benim için abiden öte baba olmuştu(Nurlar içinde yatsın). Büyük bir üzüntü ve acıyla İstanbul’a geri döndüğümde o sıralar yaptığım her şeyi yarım bıraktım. Sanırım o kötü anları tekrar yaşamamak içindi okuduğum kitaptan, izlediğim diziden, çok sık dinlediğim albümden vazgeçmem…

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Sütünüz Bol Olsun


Şu annelik ne garip işmiş… Eskiden onu yemem, bunu sevmem diyen ben, artık “sütü artırırmış” deseler, bu yaşıma kadar burun kırın ettiğim her yiyeceği büyük bir iştahla mideye indirir oldum. Eskiden severek yediğim şeylere de artık şüpheyle bakıp “gaz yapar mı”, “sütü azaltır mı” diye düşünüp, tartıp, yetmezse arama motorundan yardım isteyip yer oldum.
Ağzıma bir kere boza götürmüş ve zor yutmuş olan ben, bebişimden sonra kaşık kaşık boza yedim. (Yenir mi içilir mi onu da bilmiyorum ya, ben yedim işte herneyseJ)
Dün mide bulantım için nane-limon içecek oldum, amanın o da ne, bir sitede nanenin sütü azalttığı yazıyor! Her ne kadar başka bir yerde sütü arttıran besinler içinde sıralanmışsa da, azalttığını okudum ya bir kere, tamam artık içersem kesin o gün sütüm azalır, vicdan azabından kıvran dur sonra…
Neyse vesselam anne sütü önemli, arttırmak lazım. Buyrun size Doktorum programında izlediğim anne sütü arttıran komposto tarifiJ
Gerekli Malzemeler: (Ben hepsini aktardan temin ettim)
* 6 adet kara erik kurusu
* 6 adet kara kayısı kurusu
* 2 adet kuru incir
* 2 avuç çekirdekli siyah üzüm
* 2 avuç yaban mersini kurusu
* 10 -15 adet tatlı badem
* 3 adet kuru trabzon hurması

Bunları akşamdan 1litre suya koyun, sabah suyunu süzüp günboyu için (tadı bence enfes). Kalanların içine yarım limonun suyu, 1 tatlı kaşığı tarçın ve bir çay kaşığı toz zencefili koyup rondodan geçirin (eriklerin ve hurmanın çekirdeklerini çıkarmayı unutmayın çünkü onları parçalayamıyor. )

Aslında bu bir komposto değil, çünkü komposto sulu olur, ama programda komposto dedikleri için ben de öyle yazıyorum. Kahvaltıda 2 tatlı kaşığı yenmesi öneriliyor, doktorun dediğine göre multivitamin benzeri bir şey oluyormuş.

Ben severek yiyorum, sütümü arttırdı mı bilmiyorum ama kalitesini arttırdığı kesin;)

Sütünüzle kalın.

Şiddetli Bir Tavsiye:)



http://blog.fotografikhatiralar.com/  'un kurucusu Ülkü Hanım çok güzel ve özverili bir iş yapıp http://blogger-anneler.blogspot.com/ 'u kurarak, blogger anneleri bir araya getirmeyi amaçlamış, başarılı da olmuş. Geleneksel hediyeleşme etkinliği mi ararsınız, bloglar arası söyleşi mi... burada yok yok:) Özellikle bloglar arası gezinti çok keyifli. Ben çok tatlı bebişler ve onlarla tecrübe kazanıp bu tecrübeleri aktarmaya çalışan çok şeker anneler gördüm. Şiddetle tavsiye ederim:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...