24 Temmuz 2012 Salı

Çok Şükür...

Tarih 14.05.2012… Bu yazımda bahsetmiştim, bebeğimde popo gamzesi var, MR çekilmesi gerekiyor ve bunun için randevu günümüz geldi. Zaten günler öncesinden stres başlamıştı, bu kadar sık emmek isterken MR çekiminden önce 4 saat nasıl emmeden duracaktı? Ama bu kısmı, hastane personelinin özensizliği olmasa çok iyi yönetmiştik.
İsmi lazım olmayan sözde özel hastane bize saat 14’e randevu verdi. En son 10’da emzirip uyuttuk, uyanacak olsa sürekli salladık, çıt çıkarmadık, zaten arabada giderken de hep uyur, hastaneye kadar süper geldik. Saat 13:50 gibi işlemlerimiz bitmiş, 14’teki randevumuz için bekliyorduk, bu sırada Çokoprens de uyanmış, babasının kucağında aç karnına koridorda uzun 10dk.yı volta atarak geçirmeye çalışıyordu. Saat 14:00 oldu, 5 geçti, 10 geçti, 15 derken 20…hala bize sıra gelmedi, bebişin çığlıkları giderek artmaya başladı. Ben kucağıma alamıyordum çünkü direkt çenemi, omzumu emmeye çalışıyordu, bir de insan açlıktan ağladığını bilince çok kötü oluyor, sanki ingaları artık anne gibi çıkıyordu, ilk kez yaşla ağladığını gördüm. Ne zaman sorsam, randevuyu veren kız anestezi ekibi yolda geliyor, onları bekliyoruz diyordu. Yanlış anlaşılmasın anestezi ekibi Fizandan gelmiyor, aynı hastanede bir üst kattan inecekler. Ben ufaktan olay çıkarmaya ve çevremdekilere bu terbiyesizliği anlatmaya başlayınca bizi MR’ın çekileceği koridora aldılar. Oysa anestezi ekibi hala gelmemiş, sırf diğer insanlardan ayırmak için yapılmış! Bebeğimin açlıktan inlettiği koridorda da uzun bir bekleyiş yaşadık, saat tam 15:00de anestezi ekibi teşrif ettiler. Bir tanesi anestezi için kilosunu ve burnunun açık olup olmadığını sordu, yav arkadaş burası hastane değil mi ölçsene kilosunu, baksana burnuna, annesine niye soruyorsun. Sabır dedim. 15:10’da içeriye aldılar. 15-20dk. sonra MRı çekecek olan adam çıkıp “Neresinden MR çekilecekti” demesin mi! Önce saf saf söyledik, “Gözle görülür bir şey mi, ele geliyor mu?” gibi sabır taşıran sorularına devam edince, dosyası yok mu, yazmıyor mu, siz bilmiyor musunuz diye çıkıştık. Cevabı tam dumurluk: “Sizin de fikrinizi almak istedik, bir yanlışlık olmasın da sonra tekrar bayıltmak zorunda kalmayalım” dedi ve içeri girdi. Ya ölür müsün öldürür müsün!!! Ben kimim ki sen benim fikrimi alıyorsun, yani ben desem ki dizinden çekilecek, dizinin MRını mı çekeceksin?!! Bu kadar rahatlık, bu kadar başıboşluk görmedim ben, gel de güven bu çekilen MRa…
Sonra ağlamaktan sesi kısılmış halde bebişimiz MR odasından çıktı ama acılarının sonu gelmedi, 1 saat daha emmemesi gerekiyormuş. Ne yaptıysak ağlamasını durduramadık, 1 saat boyunca gözümün içine yalvarırcasına bakarak ağladı, nihayet sürenin dolmasıyla karnı doydu yavrumun. Ama sonraki birkaç gün boyunca ne zaman acıksa -yine aynı şeyleri yaşayacağını düşündüğünden sanırım- ortalığı yıktı. Bu birkaç gün bizim için de çok kötüydü, stres, endişe, korku, üzüntü… ne arasan var… Hastaneden gelen telefonlarla bu duygularımız kat ve kat arttı. İlk telefonda, daha önceden çekilen başka MRı olup olmadığı soruluyordu. 1 aylık bir bebeğin 1 kere MR çekilmesi bile bence büyüüük bir durum iken, telefondaki arkadaş önceki MRı sordu. Sebebi ise radyoloji doktorları önceki ve sonraki durumu inceleyip ona göre raporunu yazacakmış. Benim bildiğim radyoloji doktoru MR görüntülerini yorumlayıp rapor halinde yazar. Önceki ve sonrakinin karşılaştırılması ise, MRı isteyen doktorun yapacağı iştir. Ama tabii çekilen MRda sorun varsa, önceki MR raporuna benzer bir şeyler yazılacaksa o zaman başka!!  Bu normal bir prosedürmüş, MR çekilen herkes aranıp önceki MRı sorulurmuş…Yalaaaaan!!! Ben aynı hastanede 3 kere MR çektirdim, bir kere bile aranmadım! İkinci telefonda bebeğe tekrar ultrason çekilmesi gerektiğini söylüyordu bir ses. Şaka mı bu diye düşündüm. Zaten ultrason çekilmemiş miydi, ultrason kesin olmaz diye ikinci adım olan MRa yönlendirilmemiş miydik, neydi şimdi bu, yoksa çekilen MRda sorun var ve bunu söyleyemiyorlar diye mi tekrar ultrason istiyorlardı?!! Kafamda türlü sorularla bir türlü uzaklaşamadığım hastaneye geri döndük. Tabii ki burada beklemek, randevu saatinde alınmamak çok sıradan, normal olduğundan yine yaklaşık 1 saat kadar rötarla ultrason odasına alındık. Girer girmez ilk sorum neden MRdan sonra ultrasona ihtiyaç duyulduğuydu. Karşımdaki doktor rahat 45-50sn suratıma hiçbir şey demeden bön bön baktıktan sonra kafasını çevirdi. Sorum konusunda ısrar edip cevap beklediğimi hatırlatınca, “Ultrasonu çeken doktorla, MRı çeken doktor aynı olmadığı için tekrar gerekti” diye cevap verme tenezzülünü gösterebildi. Ben ne alaka diye kaldım. İlk başta bilinmiyor muydu farklı doktorların çekeceği diye sorduğumda yine duvara konuşmuşum gibi sessizlik… “Yani MRın çekiminde sorun olmadı, o yüzden tekrar ultrason gerekmedi diyorsunuz öyle mi?” dememle, baştan beri hiç konuşmayan doktorla, sorularıma zorla ve büyük isteksizlikle cevap veren doktor, ikisi birden aynı anda, ağız birliği yapmışçasına “yok”, “olur mu”, “hayır”, “asla” gibi kelimelerle resmen haykırdılar… Çekimin bitmesiyle, sonuç raporunun yazılması için uzun bekleyiş başladı.
Nihayet raporu aldığımda açmamla dünyamın başıma yıkılması bir oldu. Kâğıdın tam ortasında koyu puntolarla iki kelimelik Latince bir hastalık ismi yazılmıştı. Ne olduğunu biliyordum çünkü internette en kötü ne olur diye araştırırken karşıma bu hastalık da çıkmıştı. Göz yaşlarım sel olup akarken, zihnimde türlü türlü düşünceler resmen kaos ortamı yaratmış, beynim, kalbim, her yerim zonkluyordu. İnsanın böyle durumlarda aklından geçen ilk şeylerden biri sanırım “Neden” sorusu oluyor. Bunun isyan etmek olduğunu bilmeme rağmen, babamın kanser olduğunu öğrendiğimde de “Neden benim babam?!!!” sorusunun aklımdan geçen ilk şey olmasına engel olamamıştım…
O gün, ertesi gün, daha ertesi, çok daha ertesi günler berbat ötesi geçti. Uyurken, emerken o masum yüzü gördüğüm her an içime yine yeni bir bıçak saplanıyor gibi oldu. Altını almak için her bezini açışımızda gamzeyi gördüğümde içim parçalandı… Ama her zaman içimde, hastanede yaşadıklarımızdan dolayı, MR çekiminde sorun olduğu ve çok da sağlam olmayan dayanaklara göre o hastalığı bize yapıştırdıkları yönünde ufacık da olsa bir umut vardı.  Bu alanda iyi bir doktor araştırırken, başka bir doktorun da tavsiyesiyle ismini sıklıkla duyduğumuz Memet Özek’e gitmeye karar verdik. Kendisi alanında Türkiye’de tek referans kabul edilirken, dünyada da ismini duyurmuş bir profesör.
Bebeğimizi muayene ettikten sonra MRları hangi doktorun istediğini sordu, sebebi ise gerçekten güleyim mi ağlayayım mı bilemediğim bir şey… Zaten çocuk beyin cerrahisi doktorlarının elle muayenede bile bu gamzenin omurilikle bağlantısı olmadığını hemen anlayabileceklerini söyledi. Teknik bazı terimler kullandığı için tam ifade edemeyeceğim ama bağlantısı olan gamzelerin yeri burası olmazmış, kalça kemiğinin şurasında, şu kadar yukarısında şu mesafede, şu büyüklükte, şu şekilde kısacası bizimle alakası olmayan bir formda olurmuş… “MRı çektirmenize kim karar verdiyse talihsiz bir hata yapmış, bu MRları salonunuza süs diye asın, madem buraya kadar bunun için gelmişsiniz, bakayım böbreklerinde sorun var mı” dedi. O an yaşadıklarım; oğlumun sağlıklı olmasından ve o yakıştırmaya çalıştırdıkları hastalıkla uzaktan yakından ilgisi olmamasından kaynaklanan mutluluk ile günlerce boşu boşuna tarifsiz acı ve ızdırap çekmemize sebep olan sözde özel hastanenin sözde doktorlarına karşı kızgınlık…
Her şey bir yana, Allah’ıma binlerce şükürler olsun ki bebeğimin bir şeyi yok, sağlıklı. İnsan hayat koşuşturması içinde aslında elindeki en değerli şeyin sağlık olduğunu,  o olmayınca hayatının tepe taklak olacağını böyle olaylarla bir kez daha hatırlıyor. Gün içinde ne kadar basit şeylere, ne kadar gereksiz yere canımızı sıkıyoruz. İnsan başına gelen şeyin hep en kötüsü olduğuna inanıyor, sanki herkesin içinde hep en kötüsünü yaşayan biziz. Ben 2 kez ailemde ölümü gördüm, “daha fazla üzülemem, daha ötesi yok” dedim. Zaman acıyı alıp götürmüyor ama birlikte yaşamayı öğretiyor. Daha sonra başka bir acı geldiğinde, yürek sanki ilk acısıymış gibi yanıyor…  Neyse ki bizimki sonu iyi biten bir süreç oldu. Belki de biraz acıtarak ama sonunda güldürerek şükretmeyi hatırlatmadır bu… Çok şükür…

5 yorum:

  1. Çok gecmiş olsun :(
    Minicik bedenlere gereksiz yapılan müdahaleler, ilgisizlik, 5 saat aç kalmasına mı üzüleyim sizin boşyere stresinizemi bilemedim. Rabbim tekrar yaşatmasın.
    Sağlıkla büyüsün tüm bebekler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, insanlar para için vicdanlarından vazgeçtiklerinde bu tip olayların yaşanması kaçınılmaz oluyor ne yazık ki:( Allah kimseye yaşatmasın.

      Sil
  2. Söyler misin hangi hastane olduğunu? Niye saklıyorsun ki? Gerekli yerlere şikayet ettin mi? Ya başkalarının bebeklerine de bu eziyeti yaparlarsa?
    Çok sinirlendim. Neyse ama Ege iyi bunu biliyorum ya...
    Ama hastaneyi söylemelisin bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İsim vermenin çok doğru olmayacağı kanısındayım çünkü ilgili yerlere gerekli şikayetlerde bulunmuştum. Umarım hiç bir hastanede, hiç bir bebek bunu yaşamaz.

      Sil
  3. büyük geçmiş olsun... maalesef randevularda özellikle bebeklerin randevularında zamanlama konusunda maksimum özen olmalı ama nerde... benim kızımın da MR'a ihtiyacı oldu. damar yolundan serum vererek kan şekerinin düşmesini engellediler.. bu şekilde olunca açlığını pek fazla hissetmedi. keşke öyle yapsalardı.. inşallah bir daha ihtiyacı olmaz miniğin...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...